- Ürün Özellikleri
- Ödeme Seçenekleri
- Teslimat ve İade Koşulları
- Yorumlar (0)
-
İçinde yaşadığınız dünyayı temelinden sarsacak, size tüm ön kabullerinizi sorgulatarak sizi köklü bir değişikliğe yönlendirecek, doğanın derinlerinden gelen bir ses duymak ister misiniz? Erlend Loe’nun "Doppler" adlı romanı; tüm normlara, düzene ve kurallara bir başkaldırı niteliğinde. Mizah, ironi ve hiciv ögelerini tek bir çatı altında toplayan roman; basitliğin, bir şey yapmamanın, başarı peşinde koşmamanın savunusunu yaparak modern dünyanın dayattığı yaşam biçimiyle dalga geçiyor. Özellikle yetişkinler için uygun olan roman, sürükleyici bir modern toplum eleştirisi sunuyor.
"Doppler" adlı kitabı neden okumalısınız?
Eserin başkahramanı ve ortalama bir vatandaş olan Andreas Doppler, aslında hayatını başarılı bir şekilde sürdürüyor. Kurallara uyuyor, normlara uygun yaşıyor ve mevcut düzeni sorgulamadan ona uyum sağlıyor. Ta ki babasının ölümünden sonra bir gün ormanda bisikletle gezerken düşüp ormanın sessizliğini duyana kadar. Sessizliğin ona söyledikleri, Doppler’i derin uykusundan uyandırıyor ve o günden sonra ormanda, çadırda yaşamaya başlıyor. Kent hayatından, tüketim kültüründen, başarılı olma kaygısından, hazır gıdalardan, seri üretimden, eşyalardan, kalabalıktan, eşinden ve çocuklarından uzaklaşıyor. Yeni yuvasında tek arkadaşı olan geyik Bongo ile sohbet ediyor. Toplamda 120 sayfadan oluşan roman boyunca Doppler kendi iç sesini dinliyor. Roman, âdeta bir şey yapmamanın savunucusu olarak okuyucuyu ormanın derinlerine doğru satirik bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculuk, doğaya ve öze dönüş yolculuğu.
Bunları biliyor muydunuz?
Erlend Loe’nun romanlarından önce ilk eserlerini çocuk edebiyatı içerisinde kaleme aldığını ve pek çok senaryo yazdığını biliyor muydunuz? Yazarın bu eserlerinde kullandığı özgün dil özellikleri, kendini "Doppler" isimli eserde de yoğun biçimde gösterir. Bir sinema karesi gibi giriş yaptığı romanda abartı, mizah ve ironiyi bolca kullanır. Roman, modern hayatın can yakan noktalarını mizah ve ironi yoluyla sorgulaması açısından ilgi çekici. Yazar; bir süre çalıştığı psikiyatri kliniğinin kendisinde hayatın mantıksızlığına karşı uyandırdığı merakı, romanına bütünüyle yansıtır ve gözlemlediği tüm mantıksızlıkları alaycı sorularla eleştirir. Orijinal dili Norveççe olan kitap, özgün dilinde ilk defa 2004 yılında yayınlanır. Kitabın Türkiye’deki okurlarla ilk buluşması ise 2016 yılında gerçekleşir. Roman, Türkçeye Dilek Başak tarafından tercüme edilir.